MEHTAPTA VALS - 1
Müzeyyen Senar, Dalgalandım da duruldum.
2017 Sonbaharı,
Mehtap, yeryüzünü aydınlatıyordu o
gece. Odama düşen ay ışığını bastırıyordu tavandan sarkan avizenin sarı ışığı.
Meşe ağacından yapılmış çalışma masamın önündeki yarı metal sandalyede
oturuyordum. İki elimin arasında tuttuğum ve aylardır açmaya korktuğum için sararmış bir
zarf vardı. Uyku, bedenimde hüküm sürmeye başlamıştı. Üstünde duman tüten
kahvemden bir yudum alıp gözlerimi kamaştırdım. Sandalyede geriye yaslandım ve
tam o sırada yarım açık pencereden içeri serin bir rüzgâr süzüldü; boynumda,
şakaklarımda ve alnımda dolaştı.
Ayağa kalktım, eski model konsolun önüne gidip üzerinde duran
plak çalara en sevdiğim parçalardan birini yerleştirdim ve iğneyi, plağın
üzerine yasladığım gibi çalmaya başladı. Odanın sessizliğini öldüren müthiş
müziği işitmekten haz alıyordum adeta. Çalışma masama döndüğümde aynı haz
arkamdan takip etti. Müzeyyen Senar, şöyle diyordu: "Binlerce
güzel sevdim de sevdim de... En son sana vuruldum."
Ah, nutuk tutmaz bir aşk. Nasır
bağlar yüreğimi, en son onunla dinlemiştim bu eseri. En son o mırıldanmıştı bu
şarkıyı. Bu şarkıyla elimi tutmuş, bu şarkıyla elinin birini omzuma
yerleştirmiş ve benim sol elim de onun belini dolamıştı. Kısa olsa da dans
etmiştik beraber... Eşlik etmiştik Müzeyyen'e. Eşlik etmiştik
acısına. Eşlik etmiştik yalanlara.
Sigara paketimi çıkarıyorum gömleğimin
cebinden, içinden bir dal alıyorum ve parlak metal baba yadigârı çakmağımla
yakıyorum sigarayı. Sigara ânında alev alıyor. Bir nefes çekiyorum ve çektiğim
nefesi dışarı vurmamdan evvel bir yudum kahve içiyorum. Artık eskisi gibi duman
tütmüyor bardağımın üzerinde. Soğumaya yaklaşmış kahvem. Ilık fakat hâlâ
vurucu...
İşte böyle söylüyorum yalanlarımı, işte böyle atıyor yüreğim. Sigaram bitiyor,
izmariti öfkeden uzak bir hareketle kül tablasına bastırıyorum. Acımı hiçbir
melek işitmiyor. Şakaklarımda hissettiğim migren ağrım sonunda bedenimi
mayıştırıyor. Umursamıyorum.
Elim zarfa gidiyor fakat açamıyorum bir türlü. Müzeyyen
Senar, son kıtasını söyleniyor ve sesi kısılıyor acıyla. Sonra oda
eski sessizliğine geri gömülüyor. Bense zarfın üzerindeki mührü kırıyorum
kederle. Zarfın içinden oryantal bir koku süzülüyor: Onun kokusu. Burnumu
zarfın kapağına yaslayıp ciğerlerime çekiyorum o kokuyu. "Ah,"
diyorum içten içe. "Nasıl da güzel kokuyor, nasıl da kazımış tenini zarfa,
ah..."
İçinden çıkarıyorum zarif kâğıdı. Katlarından ayırıyorum ve yazı
stiline bakıyorum. Mürekkep nasıl da simetrik yayılmış kâğıda... Nasıl da
düzenli yazmış... Sonra tarihe gidiyor gözlerim, sanki gözlerim hep o tarihi
arıyormuş gibi. "20.12.2016"
Sonra ilk cümleyi okuyorum, anında doluyor
gözlerim: "Bu bir intihar mektubudur... Ve yalnızca özeldir
sana."

Yorumlar
Yorum Gönder