Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

lacrimosa

Gecenin karanlığında yazılmış ayyaş bir adamın aşkı bu. Sana anlatacağım; eğer kulak verirsen Sevgi sözcükleri yalpalanarak düşerken Midemde, düşlerimde; akarken nehirler Bir dörtlük nasıl mayhoş olabiliyorsa, Aşkı yüreğime öyle kazıyacağım işte! Kalbim nasıl bu denli atıyorsa, Sana tutuklanacağım böyle... Sensin benim ağrı kesicim Sensin geceleri içinde boğulduğum kahvem, Sensin şövalyenin zulmü... Hasretim, beni görsen ne olur sevgilim? Bencil bir toyum belki şimdi, Sana anlatamıyorum gerçekleri. İğneliyorum tenimi... Hasretim, beni görsen ne olur sevgilim?

âlim'in kadehi.

pır pır uçan kuşların kanatlarında katran yarası türkü tutmaz dudaklarımda bilinmez bir yabancının izleri hasat vakti dar pabuçlarım uzuvlarımın ökçesine basmışım, vurdukça kırbacı kanıyor çürümüş etlerim şarap yudumluyor bir alim keşmekeş ruhu parlıyor saçlarından ağrı keskin bir bıçak gibidir dili her kelimesi kanatır paslanmış kulak zarımı ben cezalıyım yaşasın diye topraklarım ödüldür kan vakasından çıkma savaşlarım nitekim girmez çiçekleri solmuş penceremden içeri güneş... bir ölünün nöbetçisiyim şimdi öldürmek için kendimden içeri birilerini alim bitirir şarabını kırar kadehleri zira dibinde kalmasın hiç kırk yıllık vişne ben cezalıyım bir idam mahkumu ve bir cinayet zanlısıyım işte! alimin kırdığı kadehin parçaları yarı açıkta kalmış ökçelerimi kanatır kan revan içinde yüzer ruhum tutmaz ellerim artık özür dilerim çünkü ben ölmeyi diledim...

m.

ölüşlerim, kısaydı gülüşlerim kısık ateşin içindeydi küflerim cesedimdi cayır cayır yanan ve zamanla kararan ölüşlerim, yağmurun altında titrerdi bedenim itiraf edeyim; henüz gencim haliyle bi hayli bencilim. ah, ölüşlerim, yangının ortasında küfürlerimiz bağımız, bir iplik parçasından daha inceydi sahi ölüşlerimiz, masada büyüttüğümüz kederlerdi zincirlerimiz: doğuştan dizilmiş gözlerimize... bir çarşamba akşamı ortasında mum bulunan bir sofrada yemişiz birbirimizi ölüşlerimiz, hissizdi bilinçlerimiz zihnimizin içinde mezarlıklar uykunun arasında hatırlananlar ölüşlerim, ölüşlerimiz... çarşamba sabahı kaldırılmış cenazemiz gülüşlerimiz solmuş, balkonun önündeki beyaz güllerin ölüşüm, o güllerin soluşu kadar ani olacaktı, kestirebiliyordum... ölüşün, beklenmedikti... ölüşlerimiz; biz yan yana doğmuş, yan yana vefat etmiş delileriz. çarşamba akşamı birbirimizi yemiş de sabahından nasıl gebermişiz? ay parlaklığında bedenlerimiz bedenlerimizin içinde tütünlerimiz sarılmışız kâğıda içilmiş...

kaçacak mısın?

Resim
soruyor bir deli: "kaçacak mısın; yara izlerimden ve fıtratımdan? kaçacak mısın doğruyu söyle? kaçacak mısın benden?" cevap veriyor biri: "kaçacağım iyi, kaçacağım ki sökülmesin yüreğin ve zihnin soğuk zemine oturuyor bedenim hasta olacağını ummadan, umursamadan soğuk alıyor yanı başından soğuk alıyorum ki gideyim buralardan öleyim diyorum. anlıyor musun? kaçacağım iyi de, nereye?" "buradan çok uzağa, kaçarsın benden çünkü sevişlerim de delice melankoli süsler darağacını atlarım oradan aşağı... beni onlar delirtti lakin unutmadım hiçbirini onlar deşti menfaat bulunmayan yaralarımı... kanadı her yanım fakat ben 'kimse'ydim. 'birisi çıksa,' derdim hep, 'beni sevse azıcık: severdim yemin ederim kalbim patlayana değin...' şimdi söyle bana, kaçacak mısın benden?" ince kumaşlı deli önlüğü kollarını bağlıyordu yüreğinde yatağa mı bağlıyorlardı deliyi? aklını mı kaybetmişti harbi? içi dışından da derin, kaçacak mıydı ki? "kaçacağım sen...

la vie le veut

Resim
La Vie Le Veut. (Fr): Hayat Bunu İstiyor.   Monotonlaşmış hayatım dört duvarın arasında geçiyor. Duvarlara renk katmak adına, Dört yanıma çaktığım vidaların üzerine Vincent Van Gogh tabloları asıyordum. 'Yıldızlı Gece' daha önce görmediğim bir hayranlıkla gülümsüyordu. Özgürlüğü derince anlatan bu tablo, "Şimdi," diyordu kederle karışık. "Çık evden koş ovalara; Yağmurun altında kunduraların kirlensin, Yürü yalnızca; Islansın vücudun, Küfür etsin taksi şoförleri, Bırak kendini yorma bu denli... Gece süslesin göğü Yıldızlar parlasın ilham gibi Kuzeyden esen soğuk ayazlar vursun tenine… Saçlarını tarasın yine aynı rüzgâr… Ah, çık dışarı... Pencereden izlemek yetmez yalnızları Salt bedenin değil ruhun da özgürleşsin." Özgürlük bir fikirden ibaretti ruhumda Çalgılar ya da tablolar Konuşamazlardı şahsıma. Pencerenin önünden bakıyordum da, Sokak lambasının altına bir gölge düşmüş: Uzanıyor yalnızlığına… Bu insan silüetinin, bütün ayrıntımdan aydınlık olduğu aşik...