O'nun eli, kafatasımı incitmeden
bir tür sorgu
O'nu gördüm deniz dalgalarında, yaprakların hışırtısında duydum,
ilk hasatlardan kokladım koca nadasın ardından,
tanrı'yı buldum sende.
güzel bir tarafım da varmış meğer, tebessümle seyreden aynasını,
tıpkı onlar gibi, savrularak o yana, dans eden bir taraf;
endişesiz, şüphesiz, kalabalık. hecesiz bir ismim varmış meğer,
bu ismi sevmediysem, ne yapayım, ben seçmedim ki.
tanrı'yı duydum dün gece, kar soğuğunda buldum, tenimi ürpertirken
O'nunla buluştum.
adem, bu buluşmadan ne çıkardı
ben bu buluşmadan ne çıkardım
belki kaburgasından yaratıldım bir yetimin
toprak kokusu ondandı avuçlarımı saran,
ondandı ense tüylerimi ürperten sessizliğim
kabuk tutmayışı yaralarımın, kanamayaşı ama dahası yıpranmayışım
buraya kadar mı, tanrı'nın değişi, dokunuşu
adem, bu buluşmadan ne çıkardı?
kör kuyudan ne çıkardım, kimdi firavunum, deşecek göğsümü söküp alacak kalbimi
tanrı'yı buldum sende, işittim sende, kokladım sende.
şüphesiz ki tanrı'nın eliyle sulanmış bir çiçek gibi
büyümüşsün içimde, yeşermiş, tütsülenmiş, çiğnenip kurutulmuş bir kitabın arasında
sayfaları sarartıp kendine bir oda inşa etmeye baş koymuş
sonuncu bir dünya savaşı çıkarmış,
kahraman olmuş, ruhuma kazınmışsın pare pare.



Yorumlar
Yorum Gönder