Kayıtlar

04.09     Merhaba,     Nasıl hissettiğini bildiğim için, benden öteye sana bu mektubu vermek, sonrasında bazı şeyleri gerimde bırakmak istiyorum. Seninle birlikte geride bırakmak, yeni bir yaş alırken, çocukluğuma sımsıkı sarılmak, iyi misin? Bence öyle olacaksın.      "Dünyanın neresinde olursan ol, seni bulurum," diyecek birine ihtiyacın var, biliyorum, seni anlıyorum. Yani kötü bir anlamda değil de her yardıma ihtiyacın olduğunda yanında olacak, belki içmeye halin kalmadığında bir bardak suyu avuçlarının içine dolduracak, sonra en meşgul anında salt senin saçımı okşamanın hayalini kuracak birine: Fakat yaşadığımız memleket öyle yavan, sisteme muhtaç, bambaşkalara düşman ki zamanla sevgiyi unuttuk herhalde. Hepimiz bir savaşın kurbanı olmuşuz gibi, kaçıncı dünyanın savaşı, unuttum. Büyümek istiyorsun, bazense küçücük kesilmek. Kar yağdığında kardan adam yapıp kar topu savaşı oynamayı da düşlüyorsun, işe giderken 'buz tutmuş kaldırımlara basıp kayıp d...
bir günce. kızıl kurt, alacakaranlığın yamacında tıpkı karşımda bir boğa gibi poz vererek durunca dişlerini de almış, bir savuncam, kaçıncam yok ya belki yerden alacağım bir taş, ürkütür mü dersin kapıların ardında sinenmeli hatta ne olur, yavru bir timsal başvurmalı pencereme, bir fikir vermeli kurdun da dediği gibi, "sevince çiseleyen yağmurun altında karıncayı kurtarma isteği tümü, evcilleşemeyecek değin vahşi bu empati, gülemeyecek kadar hüzün dişleyeceğim, ısıracağım seni kalkarsan başımı okşamaya gün çağınca bırakırım seni,  pencerende bir timsal, bir düş, mistik bir hatıra buğulandırır camını hatta göstermez bir türlü gerçek yüzümü. sana söylediklerime kulak ver, boynuma geçireceğin bir tasma kapıları tahtadan ufak kulübe, bahçende senin mezarın kazılır efendim demeyeceğim hiçbir vakit, hürmet göstermeyeceğim fakat öyle mi güzel seversin, bu dediklerime kulak vermeyip okşadın mı başımı korkutur olanlar beni, geceyle değişirim ruhumu, göze görünmeden aklamaya kalkarım suçumu...

"Karanlıkta Oturan Çocuk"

  çocukken yıldızlarla konuşur dururdum, biri polis olurdu, biri pilot, biri ressam, durmaksızın üstelik. şimdi hepsi istifa ediverir tekrar ve tekrar. gökyüzümde boşluktan başka hiçbir şeyin ışığı göze görünmez oldu. her sabah gözlerimi açıyorum dünyaya fakat hiçbir yere varmak istemiyorum. bazen “çalışmak istemiyorum” değil de, “yaşamak istemiyorum gibi” bir cümle geçiyor içimden — söyleyemiyorum. susuyorum. çok susuyorum. zihnimde bir trenin tasarırsı mevcut, raydan çıkmış ama hâlâ ilerliyor bir şekilde. her düşünce, bir vagon olmuş ancak içinde kimse yok. yıkıldım, evet kırıklarım var ama hâlâ buradayım. bir gün biri, biri çıkıp da içimdeki sessiz çocuğa tek bir soru sorarsa veya: “ne olmak istiyordun sen?” belki o zaman bir yolu daha olur kapılar açılır ardı arkasına. ve ben içeri girerim, kendimden öteye.
güneşin oğluyum. adını öcü koymuşlar tüfeğin mermisi yemmiş bana, her seferinde takılıp kancaya iki dudağın arasına bağlanmış ipi yeniverirmişim bir lokmada, kuş olsam sapan olacak sonum bu kez farklı olsun dilekleriyle koşuyorum; mutlu, endişesiz, silesiz ve bitap düşmeden yalvaracağım öğreneyim hangi yemlere aldanılmaz, nasıl kanılmaz ya da tüfekler yok olsun, bu savaş sonuncuyu bulsun bir çiçek üflesin namlusundan yahut; dikensiz, sivrisiz, kibirsiz. ceplerime güneşi sıkıştırdığım, yağmurlarda ıslanmak salt ödül sayıldığı ve bunca insan mezarlığının bahçelere erdiği bir diyarda gözlerimi açayım masala; acısız, imtihansız, çilesiz. bir söz daha gerekmesin konuşmaya, belki gözler fısıldasın ya da zihinlerimizin dehlizlerinde buluşalım defalarca.

kanun.

kanun. ben sana tenezzül edemem bakmalara bu yokuşları aşması zor, değişemem geceyle sabaha güne açmayacaksa gözlerim, açmasın yokluğunda yakarışımı duysana yalvarırım, bulsana bir acı karalayıp sayfa sayfa, boğumlarına zaaf zaptlayıp iğneleyerek düşlerimi yıkmalara bu adımın en içten sevgi cümlen olmuş adeta kaburgalarımı delercesine, kafatasımdaki seslerle anlaşa anlaşa bu gece ayak izlerin de yok kabarık halılarımın simasında, bir ardına ne hayaller sakladım oysa senin astığındır duvarıma tüfek belki her gece gelmelerin namlusunu temizlemeye... bir ışıkla bul beni, taraya taraya ulu geceyi tetiği çekmeye yeminler ederim, vur beni.
Resim
sakın içindekileri dökmeyeceksen bardak bardak, hecelemeyeceksen olanları, sımsıkı sarmalamalara varmayacaksa olanlar dönme yolundan, dönme ne olur bir bakışına muhtaç belki bu göğüs kafesi, gülüşüne yeniden yeşerir tomurcuklar, yaşarır gözlerim, belki kulun olur taparım hiç yoksa, secdene yatırıp başımı dualar, hicazlar, tereddütler ederim içim içim ama dönme ne olursun, o yollarda yürümekten sevgiliyse ruhun varma ne olur, dönme ne olursun ben bir bekleyişte ömür karalarken sayfalara kapkara kesilirken bütün kâğıtlar bir yağmur çiselemeye, penceremi dahi dövmeye yaklaşmazken perdelerin ardından sızmaya korkarken güneş sen de dönme ne olursun yalan konuşsan bir cümle, inanır, tutunur var ki bırakmam hiç var ki siğnensen "yalnız sen sevdin" cümlelerin ardına bir hiç olacak, doğmamış sayılacak kulun var ki sevdiğini bilsem, var ki desen bir kere, var ki ten tene değse inansam, yok etmesen içimdeki güveni bir daha bir daha, bakışlarını kaçırmasan kurak topraklara senin yolun da...
 uzaklığın şiiri. la poésie de la distance. bir sebep bulunca anı canlandırıp kitap ciltlemeye insan öldürmeyi meşgale bilince incelikle yanaşıp bir vukuata, en olmadık yerde hak savaşı verene tükürük mü yeter ve bela bu bela hay bela, kalk bela, baş bela, kaç bela ne sevda kalır senden yana akıyla alnının tepe tepe sevmeye davranınca şekilsiz bir imtihan düşüncesi mi gelir ilk akla taaruz tüfeği derler bunun adına yalnız av vurulur mermiyle kalbi sızlar mı avcının, avı tutmuşken ensesinden herbeye yatırıp yüreklilikle dans ederken tüfeği dudağı, kulağına fısıldamadan etmeden hüküm mü sürecek bu hergele avı kambur bir amour gibi kırılgan çocuğun gözlerinden okunur peur denen événement tabudur bunun adı, okşar insanın ruhunu, fanusunu gerdirir koca bir alana saç tutamları serpilir sevda büyür fanus olur tabu dönüp de namlu mu olur kürek çekilince adadan kaçmalara dalgalara hikayesiz adamları yatırınca serin mi serin bir kentte yüsra bulununca umulmayanlar hep baş yarar, aşk katar, a...